Bu yazımda hikayeyi biraz daha geriden alarak doğadaki gezilerime nasıl başladığımı da sizlerle paylaşacağım. Her sömestr olduğu gibi tatil için ailemin yanına geldiğim Antalya da, bir gün, bir avmde gezerken girdiğim bir mağazada elime geçen bir kargo pantolonla başladı aslında bu maceram. Kelepir fiyata bulduğum ve çocukluğumdan beri düşlediğim trekking, camping hayallerim nedeniyle bu pantolonu almaya kadar verdim. "Alayımda bir gün lazım olur belki." dedim. Kendi kendime. Aslında bu tesadüfler silsilesiyle aldığım pantolon, çocukluğumdan beri hayalini kurduğum, artık iyice içimde derinlerde bir yere ukde olarak attığım hayallerimin tekrar filizlenmesine neden oldu. (tesadüfler silsilesi diyorum çünkü. tesadüfen indirim olduğunu fark edip girdiğim, tesadüfen elime geçen, ve tek kalan bir pantolonun benim bedenime uyması yeterince tesadüfi değil mi ) Basit bir pantolon sayesinde yol boyunca hayallereden hayallere geçiyor bir o dağ da kamp kuruyordum bir bu dağda.Eve o kadar heves içerisinde gelmiştim ki. Eve geldiğim gibi pantolonumu giyip küçük bir defile yaptım evdekilere. Onlar o an benimle aynı modda olmadığından haliyle pek de oralı olmadılar. İkinci adım olarak daha önce birkaç kez doğa sporları üzerine küçük sohbetler ettiğimiz ve ortak bir yönümüz olduğunu fark riettiğim, ev arkadaşım Eren'e pantolonun fotoğrafını göndermek oldu.( Bu hamlem ikinci kritik hareketim olmuştu.) Anında yoğun bir sohbet içerisine girip birbirimizi gaza getirdik. İkimizinde hayaliydi ormanda gezip kamp yapmak. Neden harekete geçmiyorduk ki. Nasıl olsa pantolonumda vardı artık :D. Yıllardır ikimizinde hayalini kurduğu bu durum kesinlikle lafta kalmamalıydı. Yeterince ertelenmişti zaten. Hemen tatil dönüşü için planlar yapmaya başladık. Artık her gün sohbet edip rotalar çıkartıyor, eksiklerimizi belirliyor, internet üzerinden araştırmalar yapıyorduk. Hiç vakit kaybetmeden bir numaralı eksiğim olan bir outdoor gore-tex botta satın aldım. Ne de olsa dağa çıkacaktık. Yağmuru çamuru var bunun. Olmazsa olmazdı bu bot. Geriye bahar döneminin başlamasıyla tekrar Kocaeli'ye gitmek kalmıştı. Aslında daha çok fazla eksiğimiz vardı. Birazını eş dosttan emanet alarak, bazılarını da idareten uydurduğumuz malzemelerle halledecektik. Gözümüzü karartmıştık artık. Bu sefer hayallerimi ertelemeyecektim.
![]() |
Aytepe'den bir fotoğraf ve herşeyin başlangıcı olan pantolonum |
İkimizde çok heyecanlıydık. Genel hatlarıyla planımızı yapmıştık. Ancak rotayı tam olarak netleştirememiştik. Kocaeli'de özellikle Yuvacık bölgesinde gidilecek pek çok parkur ve kamp alanı vardı. Bu nedenle rotamızı kararlaştırma konusunda oldukça kararsız kalmıştık. Daha önce başka guruplarla kamp yapmıştım. Ufak tefek tecrübelerim olmuştu. Eren'de aynı durumdaydı. Ancak ilk kez tek başımıza kamp yapacağımız için bilinen bir yolu tercih etmeye karar verdik. Bu yüzden Yuvacık Barajı'na kadar bir şekilde gidip, oradan yürüyerek Aytepe'ye Aytepe'den Menekşe Yaylası'na geçmeye bir gece Menekşe Yaylası'nda kamp yaptıktan sonra aynı doğrultu üzerinden Yuvacık Barajı'na dönmeye karar verdik. Bu yol hiking içinde sıkça turlar tarafından kullanılan harika doğal güzellikleri olan bir parkurdu. İnsan sirkülasyonun fazla olması sebebiyle diğer rotalara göre nispeten daha güvenli bir yoldu.
Ben cuma sabahtan İzmit'e vardım. Eren'de öğlene doğru ulaştı. Hemen vakit kaybetmeden ihtiyacımız olan malzemeleri tedarik etmemiz gerekiyordu. Kendimizi çarşıya attık ve aranmaya başladık. Yarım saat kırk dakika geçmesine rağmen daha koca listeden hiç bir şeyin üzerini çizmeyi başaramamıştık. Üzerine birde çadırın pollerini bulamamıştı Eren. Çadır da ayarlamamız gerekiyordu. İyice moralmen çökmüştük. Hayallerimize bu kadar yaklaşmışken başaramayacağımızı düşünmek bile korkunçtu. Neyse ki birkaç saatlik uğraşın sonunda tüm malzeme tedarikini yapmıştık. Çadır sorununu da son dk bir arkadaştan bulduğumuz çadırla halletmiştik. Akşama doğru eve döndük. Çarşıdaki bu koşturma bile bizi oldukça yormuştu. "Yarın nasıl olacaktı kim bilir." diye düşünmeden edemedim eve döndüğümde. Bu arada çanta ve tulumu ne yaptın diye merak edenler olabilir. Tabi ki onları da sağdan soldan emanet aldım :) Anlayacağınız her şey emanetti. Allah'a emanet yola çıkacaktık. :) Son hazırlıkları yapıp çantalarıda hazırladıktan sonra geriye yatmak kalmıştı. Kafamı yatağa koyduğumda içimdeki heyecan ve aklım da "Nasıl olacak ? Başarabilecek miyiz ?" sorularıyla yatakta yarım saat döndükten sonra en sonunda uyuya kaldım.
Sabah alarmın ötmesiyle uyandığımda saat 6'yı gösteriyordu. Mart ayındaydık. Ortalık pekte aydınlık değildi. Hemen kendimi ayılmak için duşa attım. Ardından Ereni uyandırdım. Ev bile serindi. Yaylada gece bu emanet tulumla donarım diye düşünürken, salonda bir battaniye gördüm onu da çantaya atmaya karar verdim.( iyi ki de almışım :D) Bişeyler atıştırdık. Son hazırlıkları yaptık. Artık kapıdan çıkıyorduk. O anın tarifi yok gerçekten. Bulutların üstünde gibiydim. Başarmıştık. Çantalara sırtlamış gidiyorduk artık. Onca yıllık heves Bear Grills ve nice maceracıyı izleyerek hayallere dalma. Hepsi bugün gerçek oluyordu.
![]() |
Şahin Tepesi'ne doğru çıkış ve sonradan her gördüğümde küfür edeceğim orman gülleri |
Otobüsle yuvacık barajına kadar ulaştık. Planladığımız parkur başlangıcı ba rajın sonuydu. Buradan yaklaşık 8 km'lik bir mesafemiz vardı daha. Ya otostop çekecektik ya da yürüyecektik bu sıkıcı yolu. 2. otostop denememizde Aytepe'ye kadar giden biri aldı bizi. Planımız barajın sonundan yürümeye başlamaktı. Ama o an hayır diyemedik. Aytepe'ye kadar gittik. (İyi ki de gitmişiz hiç yürünecek gibi değilmiş çünkü yol.) Çantaları sırtlayıp Aytepe'de birkaç fotoğraf çekindikten sonra yola koyulduk. Biraz sonra karşımıza parkur başlangıç tabelaları çıktı. Varyanttan vadi tabanına doğru inmeye başladık. Daha kıştan yeni çıkmış olmamıza rağmen doğa oldukça canlı gelmişti bize. Sık sık durup fotoğraf çekiyorduk. En sonunda vadinin tabanına meşhur Veysel Dayının Yeri'ne ulaşmıştık. Saat 10'a geliyordu. Mekanda işletmeye bakan orta yaşlarda biri haricinde kimse yoktu. Mekan çok güzeldi. Tam vadinin dibinde yeşilliğin ortasında bir yerdeydi. Bir yanından su akıyordu. Küçük bir değirmen bile vardı. Burası o kadar bakir bir yerdi ki üstelik elektrik yoktu, telefon da çekmiyordu. Ortamın etkisiyle iyice moda girmiştik. Doğayla başbaşaydık. Havanın serin olması sebebiyle bizi kuzinenin yandığı küçük bir odaya davet etti. 1 2 dakikalık kısa bir sessizliğin ardından doğadan konu bir açıldı. Bir yandan çaylar bir yandan sohbet zamanın nasıl geçtiğini bile fark etmedik. Saate baktığımda 10 buçuğu geçiyordu. Yolcu yolunda gerek dedik. Yayla yolu hakkında bilgi altıktan sonra, yola koyulduk.
![]() |
Şahin Tepesi |
Dereyi geçtikten sonra eğimli bir arazide, bu harika ormanın içerisine doğru patika bir yoldan çıkmaya başladık. Doğa bu mevsimde bile o kadar güzeldi ki. Büyülenmiştik. Tekrar tekrar harika, burası mükemmel, resimlerden, filmlerden çıkma gibi demekten, etrafı izlemekten kendimizi alı koyamıyorduk. Bu yüzden oldukça yavaş bir hızda ilerliyorduk. Tabi ki sık sık durup fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedik. Nihayetinde Şahin Tepesi'ne ulaştık. Burası ayrı harikaydı. Kayalıkların üzerine oturup uzun uzun manzara eşliğinde doğanın ve rüzgarın sesini dinledik. Dik çıkışında yorgunluğunu attık. Tekrar orman içinde kıvrılan yer yer iniş çıkışlı patikada ilerleyerek taşlık yola ulaştık. Bir kaç yüz metre ilerden tekrar patika yola girerek, dik bir inişle ilk başta Menekşe Yaylası sandığımız aslında papaz çayırı diye geçen yeşil alana ulaştık. Orman oldukça sessizdi. Hemen uygun bir yer bulup çantaları bıraktık. Küçük bir keşif-yakacak toplama gezisi yaptık. Ancak bir sorun vardı. Tüm dallar ıslaktı. Biraz topladığımız dallarla boğuştuktan sonra en sonunda ateşi yakıp öğle yemeğimizi yedik. Kısa bir mesafe yürümüş olsak da ilk kez böyle bir faaliyette bulunmuş olmamız bizi oldukça hırpalamıştı.
Elma ağacının altındaki kamp alanımız |
Saat daha erkendi. Oradan birkaç dakika ilerideki Menekşe Yaylasına geçtik. Yaylada biraz esinti vardı. Çadırımızın zayıf olması bizi endişelendirdi.
Yaylanın girişinde bulunan küçük bir çanağa benzer alan, yaylaya nispeten daha kuytuydu. Çanağın dibinde bulunan elma ağacının altına kampımızı kurmaya karar verdik. Yaylada bir kaç ev vardı, ancak bizden başka kimse yoktu. Çadırımızı kurup ateşimizi de yaktıktan sonra, kendimizi doğanın huzur dolu atmosferine bıraktık. Hava erkenden karardı. Biraz ıssız ormanda ilk defa tek başımıza olmanın verdiği tedirginlikle daha çok da havanın hızla soğuması nedeniyle akşam 9 gibi çadırımıza girdik. Çadırımız yazlık basit bir çadır olduğu için yağmura karşı komple naylonla kaplamıştık. Gece 12'den sabah 4'e kadar aralıksız yağan yağmura karşı yaptığımız bu uygulama gayet iyi sonuçlar verdi. Islanmadan geceyi geçirdik.
![]() |
Eren'in mızıka çalma denemeleri (solda naylonla kaplanmış çadırımız) |
Sıcacık tulumdan çıkmak istemeyen bakışı |
Sabah kalktığımızda her yer ıslaktı. Çadırdan çıkıp yaylanın serin ve tertemiz havasını ciğerlerime doldurdum. Eren'le yaylanın yukarısında bulunan çeşmenin buz gibi suyuyla yüzümüzü yıkayıp kendimize geldik. Kısa bir yakacak arayışının ardından ateşimizi yaktık. Daha kıştan yeni çıkmakta olduğumuz için doğa yeni yeni uyanmaya başlamıştı bu dönemde. Bizde doğanın bu sakinliğine kendimizi bırakarak kahvaltımızı yaptık.
Sabah kahvaltımız |
Arkasından közde demlenmiş keyif çayımızı yudumladık. İşte keyif bu ! Saatlerimiz 9 buçuğa gelirken kampımızı topladık. Ateşimizi söndürdük. Su stoğumuzu da sağladıktan sonra yola koyulduk. Aynı güzergahtan Veysel Dayının Yeri'ne doğru yola koyulduk. Yolda papaz çayırına doğru hiking yapan bir kaç gurupla karşılaştık. Veysel Dayının Yeri'ne vardığımızda öğlen olmuştu.
Burada planda bir değişiklik yaparak Aytepe yolundan Yuvacık Barajı'na ilerlemek yerine Serindere parkuruna girdik. Bu parkur Serindere Kanyonu'nun sağ tarafındaki dağın yamacından ilerleyen oldukça sakin, görsel zenginlikleri yüksek olan bir yoldu. Kendimizi doğanın büyüsüne kaptırmış şekilde ilerliyor, yer yer durup manzarayı izliyor fotoğraf çekiyorduk. Yol boyunca sakin sakin yağan sağanaklar manzaraya ayrı bir tat katıyordu. Tabi hayalimizi sonunda gerçekleştirmiş olmak ve ilk kez böyle bir faaliyet yapıyor olmak aldığımız zevki kat kat arttırıyordu. Vakit geçtikçe attığımız her adımda hem biraz daha yoruluyor hemde biraz daha huzur doluyorduk. Bu keyifli yürüyüş bizi fazlasıyla acıktırmıştı. Parkur üzerindeki şelaleye ulaştığımızda bir yemek molası verdik. Son kalan konservemizide yedik. Doymasakta bu bize biraz daha enerji sağlamıştı.
Serindere parkuru |
Öğleden sonra Yuvacık Barajı'na ulaşmıştık. Artık asfalt yola çıkmış baraj civarındaki balık çiftliklerinin yanından ilerliyorduk. Oldukça yorgun haldeydik. Ayaklarımız ve omuzlarımız isyan etmeye başlamıştı. En sonunda otostop çekmek için belirlediğimiz köprüye ulaştık. Pek çok soru işareti ve ufak tefek aksiliklere rağmen çıktığımız bu ilk maceramızı başarıyla noktalamıştık. Eren'le bir an için göz göze geldik. Birbirimizi tebrik edercesine bir bakış attık. Sonrasında geldiğimiz yöntemle eve geri döndük. Hiç bir yorgunluk bu kadar keyifli olmamıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder